Rp Yeri: Orman
Görev: 9 (Ormanda rp tapılacak -tek-)
Katılacaklar: Lucianna Fackrell
Athena kızı olduğumu öğrendiğimden beri, tek başıma kalıp uzun uzun düşenmeye çok fazla ihtiyaç duyar olmuştum. Asla parlak zekalı olduğumu düşünmezdim fakat, belki diyordum... belki de sadece kendimin farkında değilim...
Yine kendimi analiz etmeye ihtiyaç duyduğum bir an, kampta sessizce yürüyerek ormana doğru yol aldım. Daha önce buraya hiç gelmemiştim ama güzel bir yere benziyordu. Etrafta birkaç orman perisi ve melez vardı fakat, hepsi kendi hallerindeydiler. Boş bir bank bulup oturdum ve sessizliği dinlemeye koyuldum.
"Neden?" diye sordum kendi kendime. "Neden anneme karşı bu kadar öfkeliyim?"
Bunu gerçekten anlayamıyordum. Başıma gelenler -en azından bir çoğu- onun suçu değildi. Eminim, Zeus ve onun getirdiği saçma kurallar olmasa, annem benimle ilgilenirdi. Bu düşünceye sıkıca sarılmak istedim. O, ne olursa olsun benim annemdi. Geçen gün Olimpos Konseyi'ni bastığımda orada olmadığı için sevinmiştim ama içimden bir ses hep "Keşke orada olsaydı. Onu bir kez olsun görmek isterdim..." diyordu.
Annemi düşünmeye dalmışken, babamda ne bulduğunu anlamaya çalıştım. Babam, bir üniversite profesörüydü ve tıp alanında birçok çalışma yapıyordu. Yakışıklıydıda, karizmatikti hani... Ama bu kadar. Onu bir tanrıça hele Bilgelik Tanrıçası için özel kılacak bir niteliği yoktu ki. Sağolsun, yüzünü pek göremesem de okul çağına gelene kadar beni büyütmüş -tabii bakıcının yardımıyla- ve bana karşı ilgili olmasa da hep iyi davranmıştı.
Kin dolu düşüncelerim yine araya girdi: "Tabii sonrasında beni bir yatılı okula kaydettirdi ve arayıp sormadı bile! Hele oğlu doğduktan sonra benim varlığımı bile unuttu!"
Aslında, yaptıklarına onun açısından bakınca, kendince haklı olabileceğini biliyordum. Büyük ihtimalle annem ona ben doğana kadar bir tanrıça olduğunu söylememişti. Sonra babamı terk edip gitmişti ve... beni geride bırakmıştı. Babam için her zaman 'baş belası' olduğum bir gerçekti. Beni kendinden uzaklaştırmak istemesi de doğaldı, eve hergün canavar bir arkadaşımı getirmem pek hoşuna gitmezdi sanırım. Ve... onun da kendisi için yaşamaya hakkı vardı. Tekrar aşık olduğu, evlenip -içinde benim olmadığım- bir yuva kurduğu için onu suçlamam çok bencilce olurdu.
Annem, bencildi. Babam, bencildi. Ama ben, ne Tanrıça Ahtena'ydım, ne de Profesör Fackrell. Her zaman kendimi karşımdakinin yerine koyar, olayı çeşitli taraflardan ele alarak yorumlardım. Belki hayatımı kendim seçmemiştim ama, buydum ben işte... Her zaman kinime engel olmayı başarabiliyor, kendimi önemsemeden fedakarca davranabiliyordum.
Bilgelik Tanrıçası Ahtena'nın kızı olmam birşey değiştirmiyordu, Ben Lucianna Fackrell, her daim yumuşak kalpli ve fedakar bir melez olarak kalacaktım -bu benim hayatımı tehlikeye atsa bile-.
Yapılacaklar listeme iki yeni madde ekledim:
"1- Eğer bir daha Tanrılar Konseyi'ne gitme şansı elde eder ve annemle karşılaşırsam, onu suçlamayacak ve sevmeye çalışacağım.
2- En kısa zamanda New York'a gidip babama hala yaşadığımı söyleyeceğim -bunun onu üzeceğini bilsem de...-"