Antrenmanlarla geçen çok uzun bir günün ardından güneşin batmasına yakın, akşam yemeğinden önceki saatte biraz dolaşmaya çıkmıştım. Melez kampına iyice alışmıştım, yeni arkadaşlar edinmiş, kılıç konusunda kendimi oldukça geliştirmiştim. Burada günlerim hiç boş geçmiyor, asla sıkılmıyordum. Sabahları antrenmanlar, akşamları da Lucy ile yaptığımız sohbetler beni o kadar çok eğlendiriyordu ki artık zaman kavramımı yitirmiştim diyebiliriz.
O yüzden tahminen Lucy ile yer altına yaptığımız seyahatten bir hafta sonra, yani bugün, ilk defa plajda yürüyüşe çıkmıştım. Akşam yemeğinden sonra tanrılara bir adak sunmamız gerekecekti ama ben yer altında yaşadığımız maceradan beri Hades’e bir adak sunmak konusunda pek hevesli değildim. Kendi babam beni resmen öldürmeye çalışmıştı! Yanlış anlamayın, babamı gerçekten seviyorum ama sadece düşünmek için biraz zamana ihtiyacım vardı.
O sırada arkamdan bir takım sesler gelmeye başladı. İçgüdüsel olarak saatimi kılıca çevirdim ve saldırmak için arkama döndüm. Ama gelenler Tanrı Hermes ve sert görünüşünden anladığım kadarıyla Tanrı Ares’ti. Kılıcımı eski haline getirdim ve önlerinde eğildim.
“Tanrı Hermes, Tanrı Ares!” Ares korkunç bir şekilde güldü. Bu gülüş öyle ürpertti ki beni, babamın gülüşleri bunun yanında ıslık gibi kalıyordu.
“Beni tanımana sevindim ufaklık” dedi.
“Merhaba Stella, seni tekrar görmek ne kadar güzel” dedi Hermes’de.
“Sizi de tekrar görmek çok güzel efendim. Şey, Melez kampında ne yapıyorsunuz?” dedim.
Biraz fazla kaba olmuştu bu ama bir tanrının önünde fazla heyecanlanıyor, diyeceklerimi toparlayamıyordum.
“ Sen bize hesap mı soruyorsun çocuk!” diye kükredi Ares.
“Hayır efendim, çok özür dilerim, öyle bir niyetim yoktu. Ben sadece…”
“Sorun değil Stella. Burada bulunmamızın sebebi Zeus’un hala bulunmamış olan şimşekten yapılma kılıcı. Ondan hiç haberin var mı?” dedi Tanrı Hermes.
“Şey, yok efendim” dedim bakışlarımı yere indirerek. Ben neden yalan söyleyemiyorum ki? Ne biçim Hades çocuğuyum ben?
“Ben o kılıcın yerini bilsem hayatta kimseye söylemezdim. Fırtına, gelmiş geçmiş en kudretli silahlardan birisi. Eğer aklın varsa çocuk ve o silaha sahipsen, sakın ha kimseye verme, Zeus’a bile” dedi Ares. Evet, bunu babamda söylüyordu.
“Kızın aklını karıştırma Ares. Doğru olanı yapmalısın Stella, bunun sonucu babanı kızdırmak olsa bile” dedi Hermes. Babamı kızdırmak mı? Daha yeni barışmıştık adamla yahu, bırakında birazcık iyi geçinelim, değil mi ya?
“Haberim olursa size iletirim efendim” dedim Hermes’e. Sanki hayal kırıklığına uğramış gibi gözlerime baktı.
“Yürü Hermes, kızda bilmiyor işte. Bırak kim aldıysa almıştır, sadece Hades’in eline geçmese iyi olur” dedi tanrı Ares. İstemeden gülümsedim. Zaten Hades’in elindeydi!
“Hoşça kal Stella, yine görüşeceğiz” dedi Hermes ve yok oldular.
Tanrı Hermes neden sırrımı saklıyordu? Neden beni ele vermiyordu? Yani onun kızı değildim, yakın akrabası değildim. Aslında Olimpos’taki her tanrı ve tanrıça akraba aslında ama yinede Hermes ve ben bu zincirin çok altında kalıyorduk. Öyleyse beni korumasının sebebi neydi. Bunu düşünerek kulübeme doğru yola koyuldum. Yine uykusuz bir gece beni bekliyordu anlaşılan