Etraf ıssızdı. Birkaç dakikada bir araba geçiyordu yoldan. Uzaklardan bazı sesler geliyordu.
Ara sokakta bir karaltı vardı. Etrafı dikkatle tekrar tekrar inceliyordu. Sonunda çıkmaya karar verdi. Bir apartmana ilerledi. Cebinden bir anahtar çıkardı, kapıyı açtı ve içeri girdi. Işıkları açmadı. Merdivenden çıktı, 13 numaralı kapının önünde durdu. Numaraya baktı.
13! Uğursuz sayı!
En azından öyle inanılırdı.
Anahtarı deliğe yerleştirdi, çevirdi ve kapı açıldı.
Ne?
Unutmuştu!
"Ah!" diye yakındı ve içeri girdi. Uyumadığından emindi. İçeriden televizyon sesi geliyordu. Kapıyı kapattı ve salona doğru ilerledi. Salon çok büyük değildi. Beyaz bir koltuk ve karşısında bir televizyın vardı. İkisinin arasında da cam bir masa vardı. Koltuğun sağ tarafında bir telsiz telefon vardı. Televizyonun iki yanında kitaplar ve cd'ler vardı. Bir adam televizyon izliyordu.
"Baba..." dedi ve bir adım ilerledi. Adam arkasını döndü ve birden ayağa kalktı. Siyah saçları ve kahverengi gözleri vardı adamın. Çerçevesiz bir gözlük takıyordu.
"Tiffany!" diyerek kızına sarıldı. "Burada ne işin var? Kampta olmalıydın."
"Seni görmek istedim. İstemiyorsan giderim."
"Hayır, hayır! Tabii ki istiyorum. Ama kampın ne kadar önemli olduğunu biliyorsun."
"Evet, biliyorum. Biraz kalıp gideceğim zaten."
Bu sözlerden sonra beyaz, yumuşak koltuğa oturdular.
"İçeri nasıl girdin?" diye sordu babası.
"Anahtarım vardı ve sen anahtarı kapı deliğinde bırakmamışsın." dedi Tiffany, televizyondan gözünü ayırmadan.
"Eee? Kamp nasıl gidiyor?"
"İyi. Çalışıyorum işte."
"Arkadaşlarınla neler yapıyorsun?"
"Eee... Cipsi uzatır mısın?"
"Arkadaşın yok mu yoksa?"
"Baba, arkadaşlık gereksiz bir şey. Önemli olan eğitim."
"Hayır, arkadaşlık gerekli bir şey. Okulda da arkadaşın yoktu. Biraz çevre edin kızım. Görevlere birlikte çıkabileceğin, konuşabileceğin, bir şeyler paylaşabileceğin bir arkadaşın olsun. Bu davranışın beni üzüyor."
Tiffany babasına baktı. Gerçekten üzgün görünüyordu.
"Ah! Pekala. Elimden geleni yaparım. Eee? İşler nasıl gidiyor?"
"Bildiğin gibi..." diye yanıtladı kısaca. Saate baktı ve "Saat kaç olmuş? Artık kampa gitmelisin."
"İyi. Tekrar gelirim. Görüşürüz."
"Dur! Ben seni bırakırım."
"Tamam, ben aşağı iniyorum."
Tiffany merdivenlerden aşağı indi, dışarı çıktı ve etrafa baktı. Kimsecikler yoktu. "Hadi! Bin arabaya!" dedi babası ve arabaya binip Melez Kampı'na doğru yola koyuldular.