İçerisi temizdi. Bir o kadar da sessiz... Kimse yoktu. Tiffany eşyalarını rahatça yerleştirebilirdi. Gerçi yerleştirecek bir eşya da yoktu... 3-5 tişört, kot pantolon, eşofman bir de 1-2 tane kapüşonlu hırka... Tabi 2-3 tane de spor ayakkabı ve bot vardı. Elindeki çantaya baktı. Sonra Afrodit kızlarını düşündü. En başından beri annesinin kim olmadığını biliyordu: Afrodit! Afrodit kızları bakımlı, modaya göre hareket eden, elinden aynası düşmeyen tipte kızlardı. Ama mini etek ve topuklu ayakkabı giyinmek onun tarzı değildi.
Boş yatağı bulması kolay oldu. Diğerlerinin sağında solunda dolu olduğunu bildiren eşyalar vardı. Bıraktı çantasını, elleri başının arkasında sırtüstü uzandı yatağa. Kulaklıklarını taktı, gözlerini kapattı. Düşünüyordu. Bir ara düşünmeyi bıraktı ve müziği dinledi. Selena Gomez'in Naturally şarkısını dinliyordu.
...You are the thunder and I'm the lightning / And I love the way you know who you are / And to me it's exciting...
Bir yandan dinleyip bir yandan mırıldanıyordu. Şarkı bitti ve yenisi başladı. Bu da Anya Marina'dan Whatever You Like isimli şarkıydı. Tiffany Gossip Girl'de duymuştu bunu.
...Stacks on deck / Patron on ice / And we can pop bottles all night / Baby you can how whatever you like...
Tam o sırada bir ses duydu ve kapıya baktı. Biri vardı. Arkadan ışık vurduğu için yüzü gözükmüyordu. 'Kesin kardeşlerimden biri...' diye düşündü. Ayağa kalktı, ona doğru yürüdü.
"Merhaba, ben Tiffany." derken elini uzattı. Bir an düşündü ve sonra ekledi. "Eee... Ne zamandan beri kapının önünde... duruyorsun?" Bunu söylerken bir yandan da şarkı söylerken onu dinlememiş olmasını umut etti.