Taksideydim. Yağmur damlaları camları dövüyordu. Taksimetrenin ekranında yazan miktar fazla değildi. Zaten yanımda bunu ödeyebilecek kadar para vardı. Olimpos'a yani Empire State Bina'sına gidiyordum. Babamı ilk kez görecektim. Bunun için çok heyecanlıydım.
Taksi Empire State Binasına vardığında taksiden indim. Taksi gözden kayboldu. Bende içeri girdim. Asansörlere yöneldim. Ama asansörde 600. kat olmadığını gördüm. Nasılda unutmuştum ! Sere bana görevliden kart almam gerektiğii söylemişti. Görevliye yöneldim.
'600. kata çıkmak istiyorum.'
'Burada öyle bir kat yok.' dedi ve elindeki gazetenin ardına gömüldü.
'Uğraştırma şimdi beni. Ben Tanrıların Tanrısı Zeus'un oğluyum !' dedim. Beni biraz süzdü ve:
'Bu kartı al' dedi bir kart uzatarak. 'Asansörde kimse olmamasına dikkat et.'
Asansöre bindim. Asansörde klasik bir parça çalıyordu, 600. kata çıkarken ayağımla yere vurup müziğin ritmine ayak uydurmaya çalışıyordum. Asansörün kapsı açıldı. Kendimi dışarı attım. Ayaklarımın altında New York uazanıyordu. Gözlerimi bu manzaradan yıramıyordum. Gözlerim gördüklerine inanamıyordu. Bir süre öylece manzaraya baktım. Daha sonra kendimi toparlayıp şehre doğru yürümeye başladım. Manhattan'ın üstünde bunların olduğuna inanamıyordum. Ama bu manzaraya bakmayı sonraya saklayabilirdim. Doğruca Taht Odasına yürüdüm. İçeri girdiğimde tahtlardan sadece biri doluydu. Üstünde mavi çizgili bir takım elbise bulunan bir adam gösterişsiz bir tahtta oturuyordu. Bu Zeus'tu.
''Merhaba baba.'' dedim korkarak. Zeus bir süre beni süzdü. Tanrısal bedeninin yaydığı ısıyı ve ozon kokusunu hissedebiliyordum.
'Merhaba oğlum.' dedi yavaşça. Bana bakarken başka birşeyi hatırlamış gibiydi. Gözlerinden acı okunuyordu. Bir tanrının acı duyabileceğini hiç düşünmemiştim doğrusu.
''Baba, şey... Birşey mi var ?'' diye sordum çekinerek. Tanrıların Kralı Zeus söyleyeceklerini düşündükten sonra konuştu.
''Aklıma annen geldi oğlum. Bana onu hatırlatıyorsun.'' dedi. Bunu anlamam gerekirdi ama düşünememiştim. Annem ölmüştü.
''Baba,o nasıl öldü ?'' diye sordum. Bunu hep merak etmiştim. Zeus'un bana bunu anlatacağını düşünüyordum. Ama o bana
''Bunu daha uzun bir zamanda konuşalım oğlum.'' demekle yetindi. Bende üstelemedim.
''Ben gitsem iyi olacak.'' dedim babama. O bir an tereddüt etti.
''Sana bir hediye vereceğim oğlum.'' dedi. Daha sonra avucunu açtı. Avcunun içindeki bir Drahmi bana doğru geldi ve avucuma düştü. Ben bunun ne olduğunu merak ederken babam açıkladı.
''Bu Drahmi bir cift kanada dönüşür. Bu kanatları eskiden bana bir insan kahraman bulması için Prometheus'a vermiştim. Bu kanatlar zamanda yolculuk etmeni sağlar. Ne kadar yükseğe çıkarsan zaman o kadar hızlı akar. Ama bunu sadece güneş batarken kullanabilirsin. Aynı zamanda her ay bir kez kullanma hakkın var.Şans seninle olsun oğlum.'' dedi ve geride yoğun bir ozon kokusu bırakarak kayboldu. Bende bir süre şaşkınlığımı atamadım. Kendime gelincede asansöre yöneldim. Empire State Binası'ndan çıkıp pegasusuma atladı ve Kamp'a doğru yöneldim.