Sanırım bir bahçe olmalı burası ama sıradan bir bahçe olamaz. Olağanüstü güzel ve rahatlatıcı bir bahçe. İnsanın içi huzur doluyor yürürken. İlerde bir çardak gibi bir var sanırım. Etrafını dünyanın hiç bir tarafında göremeyeceğiniz güzellikte özel çiçekler var ve tatlı kuş cıvıltıları. Gittikçe yaklaşıyorum ve içinde iki kişinin olduğunu görebiliyorum. Yaklaştıkça daha belirginleşiyor her şey. Şu uzun kızıl saçlı kadın tıpkı annem gibi. Hey dur bir saniye o zaten annem. Ama şu arkası dönük adam da kimin nesi ve annemle ne yapıyor orada? Nasıl oldu fark etmedim ama çardağın girişine gelmişim. "Ah tatlım sen mi geldin ?"dedi annem. Sesi kafamdaki düşünceleri dağıttı ama cevap vermedim sadece gülümsemekle yetindim. Ama şu tanımadığım adam hâlâ yüzünü dönmedi. Ne kadar da saygısız! Ne giymiş o öyle be adını unuttuğum antik yunan kıyafeti. Haa toga mı ne işte. Nereden kaçmış acaba bu adam? Anneme bu da kim dercesine bir bakış attım. Annem başta gülümsedi ve sonra gurur ve mutluluk karışımı bir ses tonuyla "Baban" dedi. "Babam mı? " derken adam yani babam yavaşça ayağa kalkıyordu. Ben doğmadan önce uçak kazasında öldü diye bildiğim babam aslında yaşıyor ve bu saçma kıyafeti giyip hiç bilmediğim bir yerde oturmuş sakin ve olabildiğine yavaş bir şekilde ayağa kalkıyor. Aklım hiç bir şekilde almıyor."Babam" ayağa kalmıştı artık şimdi de yavaşça yüzünü çeviriyordu. Lanet olası adam nasıl bu kadar rahat.
"Chelsea haydi uyan bakalım."diye seslendi annem. Ne şimdi hepsi rüya mıydı? Eee bari bilinçaltımdaki babamla tanışsaydım."Ne oldu Chels rüyanın en güzel yerinde mi uyandırdım yoksa ?"dedi gülerek. Bu konuyu sana açıp seni üzemem anne bunu yapmaya hakkım yok."Sayılır aslında " dedim gülerek. Gülersem şüphe çekmem ama soru yağmuruna maruz kalacağım. "Gene hangi yakışıklıyı gördün bakalım ?" dedi yorganı üstümden çekmeye çalışırken ve başardı yataktan kalkmak zorunda kaldım. Banyoya doğru giderken "Gerard anne. Tam numarasını alacakken uyandırdın." dedim hafif kızgın ses tonuyla."Aman Tanrım ben ne kötü bir anneyim böyle. Ne olur beni affet tatlım " derken komik af dileme işaretleri yapıyordu. Lanet olsun bu kadının karşısında insan duygularına hâkim olamıyor. Koşarak ona sarılmaya gittim sanırım ağlıyordum. Ama baktığımda annem de ağlıyordu. Anlamıştı aslında neler olduğunu. Benzer rüyalar gördüğümü hatırlıyorum. O dönemde böyledi sanırım hatırlamıyorum aslında. Puslu gibi hatırladıklarım yapısı var yarısı yok. "Açlıktan ölmemi mi istiyorsunuz? " diye kahvaltıya çağırıyordu aklı sıra. Anlasana be adam sevmiyorum seni. Böyle sevimli olma çabaların iyice sinir ediyor."On dakikaya geliyoruz canım" diye cevap verdi annem. Aynı zamanda bakışlarıyla beni kontrol altına almaya çalışıyordu. "Günaydın doktor." dedim. Kevin'i en çok sinir eden şeyler arasında ilk beşte yer alıyor sanırım bu. Sabah sabah tüm neşemi söndürdün dercesine baktı ve önündeki omlete yumuldu. Bu adam her sabah parfümle mi yıkanıyor? "Ben çıkıyorum artık, size iyi günler dilerim." dedim anneme sarılırken doktor açmış kollarını sarılmamı bekliyor ona da mecburen sarıldım yani her sabah tekrarlanan seremoni bu sabahta tekrarlandı. Otobüs gene gecikti. Neyse artık alıştım buna otobüse bindiğimde daha önce hiç görmediğim bir yüz dikkatimi çekti. Evet, hiç görmedim. Sanırım yeni gelmiş olmalı. Tek boş yerde onun yanı mecbur oturmak zorundayım. Sessizce günaydın, dedim. Kulağında kulaklık olmasına rağmen beni duydu. Sevimli bir şekilde günaydın, dedi."Yeni kayıt mısın?" diye sordum."Geçen hafta taşındık. Babam sürekli iş değiştirir de. " dedi gülerek. Evet, o iğrenç ve aptalca konuşma başlıyor "Senin baban ne iş yapıyor ?" ,"Nasıl öldü" soruları. Küçüklüğümden beri nefret etmiştim tanışmalardan. Doktorun işe yarama zamanı gelmiştir belki."Bu arada ben Daniel Zhi." dedi senin adın ne bakışıyla birlikte. "Ben de Chelsea Evans tanıştığıma memnun oldum."ve sessizliğe gömüldük. O müzik dinlerken ben de kitap okuyordum. İlk kez biriyle tanışmak,onunla konuşmak bu kadar zor olmuştu.Sonunda okula geldik.İyi günler dileyip ayrıldım. Bugün ne kadar da naziğim.
İlk ders Mr. Hook’un dersi. Adam benden nefret ediyor yoksa karnemde en kolay ders olan beden eğitimi neden B gelsin. Hele de benim her şeyi en iyi yapan benim. Sanırım Kaptan Hook şarkısı yüzünden. Neyse çantamı dolaba koyup kafeteryaya gittim. Kafeteryada Alex’i gördüm. Aman Tanrım yanındakiler de kim onun öyle? Yanlış görüyorumdur umarım. Alex ve Brandon ikizler! Ne yapmaya çalışıyor bu çocuk? Defalarca onu okulun en pis işlerinden kurtardım ama o gidip bütün belaları başımıza açanlarla konuşuyor! Bu sorular aklımı kurcalarken bir yandan düşüp rezil olmayayım diye önüme bakıyordum. Derken bizimkileri gördüm. Masa oturduğumda hepsinin Alex’e baktığını fark ettim. Hepsinde tiksinti dolu surat ifadesi vardı. Dikkati dağıtman gerek Chelsea. "Çıkışta sinemaya gidiyorum. Gelecek misiniz ?" Ilk cevap veren bahaneci Sue idi. Başkası plan yaptığı zaman mutlaka bir işi çıkar."Çarşambaları keman kursum olduğunu biliyorsun "dedi Sue. Geriye Ryan ve Water kaldı. "Evet, beyler ?" dedim en sevimli halimle. "Üç boyutlu ise gelirim. "dedi Ryan Water'in şartı belli zaten "Mısırlar senden ."dedi. "Tamam, çıkışta görüşürüz o zaman."Soyunma odalarının oraya gittiğim de Alex ile tartışırken gördüm. Bu durumdaki bir çocuğa bunu nasıl yapabilirler? Hiç anlamıyorum ve her zamanki gibi gene olay çıktı. Ne yapayım kaşındılar. En azından derslere girmedim. Ama iki saat boyunca haftada en az üç kez ziyaret ettiğim okul psikologunu izlemek zorunda kaldım. Ziyaretlerin bir amacı olduğundan değil boş boş oturuyoruz ben müzik falan açıp dans ediyorum. Bazen o da katılıyor. Eğlenceli aslında. Öyle böyle derken gün gene bitti sinemaya gideceğimizi anneme mesaj attıktan sonra film seçmek için afişlere baktığımızda sadece bir tane üç boyutlu film vardı."Buna mı gireceğiz ?" dedi Water bıkkınlıkla. "Gökyüzünün Gizemi'ne üç bilet lütfen."en kibar ses tonuyla."Film on üç yaş ve üzeri kimlik alabilir miyim?" en bayık sesle... Bilet almakta bir dert oldu artık. Gözlükleri alıp yerimize geçtik. Film başladı. Filmin ortalarına doğru etrafta garip bir yaratık çıktı."Film sektörü gelişmeye çok gelişmiş. Sanki yanı başındaymış gibi canavarlar."derken canavarın biri üstüme üstüme gelmeye başladı." Çok gerç..." derken Alex’in sesini duydum."CHELSEA ÇABUK KAÇ” diye bağırıyordu. Ne yapıyor bu diye anlamaya çalışırken aynı canavar gene saldırmaya başladı ve bu kez başardı. Kolum kanamaya başladı. En son hatırladığım kolumun yandığını hissetmemdi. Uyandığımda odamda olduğumu fark etmem biraz zaman aldı. Etraftaki yüzler yavaş yavaş belirginleşti. Yanımda annemin elimi tuttuğunu hissettim. Kanepede Kevin ve Alex oturuyordu. Annem uyandığımı fark edince beni öpmekten öldürecekti neredeyse. "Alex onlarda o da neydi? Ve Water ve Ryan iyi mi ?" Alex anneme baktı. Annem rahatsız olmuştu." Filmden sahneler olmadığını gayet iyi biliyorum." dedim en sert ses tonuyla ama pek faydası olmadı sesim hala cılızdı. Alex anneme bakmaya devam etti. Annem kafa salladıktan sonra anlatmaya başladı."Bak Chelsea sen özel bir çocuksun. Sen bir "melezsin"." Tepkimi kontrol ettikten sonra devam etti."Baban öldü demişlerdi ya o imkânsız bir şey. Senin baban ölemez. Çünkü o bir Tanrı ."dedi ve tepki vermemi bekledi."Haaa?"diyebilmiştim sadece. "Yunan Tanrıları var ya işte onlardan biri senin baban."dedi "Senin gibi çocukların eğitildiği bir yer var "Melez Kampı" eğer istersen oraya gidip eğitim alabilirsin."dedi ve sustu. "Peki, sen nesin?" "Ben de bir satirim. Senin koruyucun. Ryan ve Water’a gelince filmden sahneler olduğunu zannediyorlar ve senin rahatsızlanıp gittiğini sanıyorlar. Çokta yanlış sayılmaz aslında."Anneme baktığımda Kevin'in yanında ağlıyordu. Kevin da onu teselli ediyordu. Sanırım ben ne kadar istemesem de onlar bir aile daha doğrusu biz aile olmuşuz. Alex’in sorusuyla irkildim. "Gelecek misin ?" .Anneme baktım ." İstediğimiz zaman eve dönebilir miyiz ?" diye sordum kısık bir sesle."Kışları dönebilirsin." diye cevapladı. Sanırım on beş dakika boyunca birbirimize bakıp durduk. Sessizliği bozan annem oldu. "Babanın kim olduğunu öğrenme vakti geldi sanırım."