O gün, annemin beni bu yıl içinde değiştirdiğim 3. okuluma yazdırdığı gündü. Bakın sorunlu bir çocuk olmayı ben istemedim, disleksi ve DEHB sorunlarım varsa bu da benim suçum değil. Çok gururlu olmam ve bana sataşan her çocuğa gününü göstermek istemem belki biraz benim suçum ama ne yapabilirim ki? Ben sadece normal olmak istedim. Ama kaderin benim için hazırladığı planların çok farklı olduğunu anlamam çok uzun sürmedi ne yazık ki...
"Tatlım, kalemlerini, silgini, defterini hazırladın mı?"
"Hazırladım anne"
"Tatlım, çantana su koydun mu?"
"Koydum anne"
"Tatlım..."
"Anne, yeter artık! Okula giderken neleri yanıma alacağımı biliyorum ben" dedim en sonunda. Bazen annemin neden bana sanki birinci sınıf öğrencisiymişim gibi davrandığını anlamıyordum. Sadece yeni bir okula gideceğim işte, bunun diğerlerinden ne gibi bir farkı olabilirdi ki?
"Tamam tatlım, üzgünüm. Ve Han?"
"Evet anne?"
"Lütfen bu kez başarılı ol" dedi annem üzgünce. Bir an anneme baktım. Kendimi bildim bileli annemi mutlu edememişimdir. Hiçbir zaman ona layık bir kız olamamıştım, olamayacaktım da. Ama en azından bu yıl bir daha okuldan atılmayacaktım. Kendime bu konuda bir söz verdim ve gülümseyerek evden çıktım.
Okul servisi beni evimin önünden aldı. İçeriye girdiğimde kafamın üzerinden kağıt bir top geçti. Şaşkın değildim, New York'ta çocuklar eğlenmeyi sevdikleri için servislerin genelde içleri kağıt toplarla dolu olurdu. Sessizce kendime boş bir yer aradım. Tam koltuk değnekleri olan bir çocuk ve onun yanında oturan sarışın bir kızın yanından geçerken erkek olan havayı kokladı ve kızı yanından atıverdi! Neye uğradığını şaşıran kız kendini yerde buldu ve nefretle çocuğa bakarak arka sıralara yöneldi.
"Buraya oturabilirsin" dedi çocuk. Biraz utanmıştım, çocuk yanıma oturmak için öbür kıza resmen tekmeyi basmıştı! Tüm servis bize gülmeye başlarken kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim.
"Teşekkür ederim, almayayım" dedim ama bunun üzerine çocuk kolumdan tutup beni yanına oturttu.
"Hey, sen ne yaptığını sanı..."
"Sessiz ol, arabadaki diğer canavarda kokunu almış olmalı" dedi.
"Ne? Canavar mı? Ne kokusundan bahsediyorsun sen?" dedim ve ona fark ettirmeden gömleğimin yakasını kokladım. Ne yani, kötü mü kokuyordum? Çocuk bana sus işareti yaptı ve arka sıraya geçen kıza bir göz attı.
"Hemen bu servisten inmeliyiz" dedi.
"Ne? Sen neler saçmalıyorsun yahu?" dedim. Keşke demez olaydım. Tam o sırada az önce koltuktan düşen sarışın kızın koşarak bana doğru geldiğini gördüm. Ama biraz farklıydı sanki. Dişleri çok uzamış, tırnaklarının yerinde de pençeler vardı ve üzerime atlamak için havaya sıçramıştı! Yanında oturduğum çocuk koltuk değneklerinden birisini havaya kaldırdı ve yaratığın üzerime gelmesini engelledi. Sonrada bana servis şoförünü etkisiz hale getirmemi ve servisi durdurarak kaçmamı söyledi. Tamam, bu çocuk delirmiş olmalı!
"Sen aklını mı kaçırdın?” dedim. Bu sırada yaratıkta pençelerinden birini koluma geçirdi. Acı içinde bağırdım.
“Kahretsin, bu da ne?” dedim kolumdan oluk oluk akan kana bakarak.
“Artık dediğimi yapacak mısın?” dedi çocuk. Sorgulamamaya karar verdim ve şoförün üzerine atladım. Adam şaşkınlıktan direksiyonu sağa kırdı ve servis iki kere takla atıp sağ tarafının üzerine düştü!
Çocuk güçlükle beni kaldırdı ve dışarıya sürükledi. Ama ben hala arkamdaki enkaza bakıyordum. Ben ne yapmıştım böyle? Daha okula varamadan sorun çıkartmıştım. Annem beni öldürecek diye düşünmeden edemedim.
“Merak etme, yaralı yok” dedi. Ona nereden biliyorsun dercesine baktım.
“Hissediyorum ve hislerimde asla yanılmam. Hadi koş, buradan olabildiğince çabuk uzaklaşmamız gerekiyor” dedi.
“Bekle! Sende kimsin ya?” diye sordum. İlk defa çocuğa bir göz atmak aklıma geldi. Çocuğun kıvırcık kahverengi saçlarını saklayan bir şapkası, çenesinde bir tutam keçi sakalı ve az önce koltuk değneklerine dayanarak yürüdüğü halde şimdi onların hepsini bir kenara atmış, koşarak ilerleyen hızlı bacakları vardı. Giysileri biraz paçavraya benziyordu, sanki günlerdir sokaklarda uyuyan birisine ait gibiydiler.
“Adım Kim ve ben bir satirim” dedi. Satir mi? Kendimi tutamadan gülmeye başladım.
“Çok komiksin Kim. Satirler antik yunan efsanelerinde vardır” dedim.
“Evet öyle” dedi ve pantolonunu çıkartmaya başladı.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun?” dememe kalmadan gördüm ki Kim'in belinden aşağısı bir keçiydi!
“Sen d..doğru söylüyorsun!” dedim. O sırada servisteki tuhaf canavarın peşimizde olduğunu fark ettim.
“Pekala Kim, şimdi ne yapacağız? Tüm bunlar ne demek oluyor?” diye sordum. Kim bir yandan kaçarken bir yandan da bana cevap verdi.
“Bunun anlamı sen bir melezsin! Oldu mu şimdi? Antik Yunan tanrıları hala yaşıyor ve arada sırada ölümlülere aşık oluyorlar. Bunlardan da ortaya sizi, yani yarı tanrı-yarı insan oluyorsunuz. Şimdi daha fazla soruyla nefesini tüketme ve koşmaya devam et!” dedi. Bende bir yandan koşuyor, bir yandan gülüyordum.
“Antik Yunan tanrılarıymış ha? Aman çok komiksin!”
“Çok ciddiyim. Şimdi şu yaratık bizi yok etmeden biz onu yok etmeliyiz, bizi Melez kampına kadar sağ bırakmaz” dedi Kim.
“Melez neyi?”
“Kampı. Bak şimdi ne yapacağımızı söyleyeyim sana…”
“Bana ne yapacağımı sen söyleyemezsin!” diye kükredim.Sanırım sesim haddinden biraz fazla çıkmıştı.Ben ne olduğunu anlayamadan,deniz dalgalanmaya başladı.Dalgalar üzerimize doğru geliyorlardı.Kim'in kolundan tuttum ve kenara çektim.Dalgalar canavarı içine çekti ve sürükledi.Ne kadar garip olduğunu düşünsem de vakit kaybedemezdim.Başka canavarlarla uğraşacak vaktim yoktu.Kim hayretle bana bakıyordu.
"B-ben,an..nladım sanırım."dedi."Baban Poseidon olmalı." Babam Poseidon.Tanrım,buna alışmak çok zor olacak gibiydi.Bir an önce şu Melez şeysine gitmek istiyordum.Kim'in peşinden kaderime doğru yürümeye başladım.