Melez Kampı Rpg
Bianca di Angelo 5v59vo
Melez Kampı Rpg
Bianca di Angelo 5v59vo
Melez Kampı Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Percy Jackson & Olimposlular En İyi RPG Forum Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Yönetim

H
elena

Claire Masen

Nathaniel Larter

Fedoroa Fontana

Kulübe Puanları

Zeus Kulübesi

- 000 -

Poseidon Kulübesi
- 000 -

Hades Kulübesi
- 000 -

Afrodit Kulübesi
- 000 -

Apollon Kulübesi
- 000 -

Ares Kulübesi
- 000 -

Artemis Kulübesi
- 000 -

Athena Kulübesi
- 000 -

Demeter Kulübesi
- 000 -

Dionysos Kulübesi
- 000 -

Hephaistos Kulübesi
- 000 -

Hermes Kulübesi
- 000 -

Yarışmalar

Araba Yarışı

- kazanan melezler -

Bayrak Kapmaca
- kazanan kulübeler -


Temizlik Denetlemesi
- kazanan kulübe -


Başarılar

Dönemin En İyi Görevi
- isim -

En İyi Kahramanlar
- isim -
- isim -
- isim -

Boncuk Sıralaması
- birinci melez -
- ikinci melez -
- üçüncü melez -



 

 Bianca di Angelo

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Bianca di Angelo
İnsan
İnsan
Bianca di Angelo


Rp Yaşı : 17

Bianca di Angelo Empty
MesajKonu: Bianca di Angelo   Bianca di Angelo Icon_minitime1Cuma Ara. 23, 2011 10:42 pm

Çalar saatinin sinir bozucu sesi ile uyandı. Gece eve 03.34 gibi gelmişti ve saat 06.10 da uyanmıştı ama o artık buna alışmıştı. Aynı zaman da iki-üç saatlik uykuyla yaşamaya da alışmıştı. Angel'ın iş yeri evinin 1-2 km ilerisindeydi ve arabasıyla gidip keldiği için normalde saat 07.20 de kalkıyordu. Ama erkek kardeşi arabasını hafta sonu ödünç alıp kaza yapınca bugün daha erken kalkması gerkmişti. Erken kalkmak onun için sorun değildi. Onun için sorun olan tek şey işe yürüyerek gidicek olması ve bunca yıl sonra geç kalıp ilk gez patronunda fırça yiyicek olmasıydı. Geç kalma ihtimali düşüktü ama işe sadece bir dakika geç kalmasın anın da iş yerindekiler bunu hemen patronuna bildirirlerdi. Angel'ın iş yerinde az dostu ve birçok düşmanı vardı. Ve onlar sürekli onun bir açığını yakalayıp kullanmak için fırsat kolluyorlardı. Ang onların şuan da ellerinde saatlerine bakıp geç kalması için dua ederken hayal edince güldü. Yatağından yavaşça doğruldu ve esnedi. Ağzında iğrenç bir tat vardı ki bu zaten her sabah olan bir şeydi. Ang ise buna bir türlü alışamamıştı ve her sabah ağzında bu tatla uyanmaktan nefret ediyordu. Yatak odasının sağ tarafında bulunan banyoya paytak adımlarla gitti. Aynanın karşısına geçtiğinde kalın dalgalar halinde beline kadar uzanan saçının doğal dalgalarının kaybedip düzleştiğini görünce kaşlarını şaşkınlıkla çattı. Kendine gelmek için ve saçlarının tekrar doğal haline dönüşmesi için hemen bir havlu kaptı ve duşa girdi. Ilık suyun vücudunda süzülerek akmasının verdiği rahatlatıcı hissin keyfini çıkarmak istiyordu ama işe geç kalma olasılı aklına gelince telaşla hemen duş aldı ve duşun kapısını açıp banyonun içine fırladı.

Havlusunu etrafını sararak bağladı ve dolabından küçük bir havlu çıkarıp saçlarını kurutmayı denedi. Bunun işe yaramayacağını düşünüp kırk yılda bir kullandığı fön makinasını çıkardı ve pirize taktı. Bir yandan saçlarını kurularken bir yandan da dişlerini fırçalamaya çalışıyordu. Saçlarının sadece uçları ıslak kalmıştı ama bugün işe kardeşi yüzünden yürüyerek gideceği için fazla sorun olmayacaktı. Banyodan çıkıp elbise dolabını kapağını açıp bugün ne giyeceğine karar vermeye çalıştı. Bu onun için çok zor bir durum değildi. Çünkü dolabının tamamı ekose elbiselerle doluydu ve sadece iki adet kotpantolonu vardı. Dolabın arka taraflarında ise iki adet eşortman takımı vardı ve bunları izin gününde veya pazar günleri spor yapmak için kullanıyord. Dolaptan açık mavi bir gömlek, beyaz ceket ve diz hizasında, arkadan küçük bir yırtmacı olan beyaz bir etek çıkarıp yatağının üzerine fırlattı. Çamaşırlık yerinden iç çamaşırlarını da çıkarınca aksesuarlar dışında her şeyini tamamlamış olduğunu ve geriye sadece yarım saatının kaldığını farketti. Telaşa kapılmadan ama hızlı hareketlerle giyindi. Gömleğini eteğinin içine sıkıştırırken dolabın alt tarafındaki topuklu ayakkabılarından gömleği ile aynı renkte -sadece bir ton açık olan- bir topuklu ayakkabı çıkarıp ayağına giydi. Tuvalet masasının önünde bulunan küçük pufa oturdu. Saçlarının kabarmaması ve yığranmaması için krem sürdü. Masasının üzerinde bulunan kırmızı rujunu dudağına sürdü ve rujun yayılmasını dudaklarını birbirine sürttü. Yüzüne de krem sürdükten sonra gözlerine hafiften mavi bir far sürdü. Hafiften bir makyaj yaptıktan sonra odasından çıkıp mutfağa gitti. Mutfak masasının üzerinde duran sepetteki yeşil elmalardan birini aldı ve koltukta duran beyaz çantasını alıp dışarı çıktı.

Kapısını kilitledikten sonra asansörü çağırıdı. Asansör kapıları iki yana doğru açılınca karşısında William'ı buldu. Çok doğal davranarak asansöre zarif hareketlerle asansörün içine girdi. William ona doğru dondu ve güldü. Ang ona yandan ters bir bakış attı. ''Ne oldu Angel? Yoksa benim ile artık konuşmuyor musun? Seni sinirlendirecek bir şey mi yaptım? Eee neden cevap vermiyorsun? Yoksa cevap vermeye mi kokuyorsun?'' dedi ve Ang'e bakıp pişkin pişkin sırıttı. Her zaman ki gibi nefes almadan bir sürü soru sıralamaıştı. Ang onu yandan bakıp süzdü. Üzerinde baskılı bir tişört vardı ve altınada kotpantolon giymişti. Otuzlarına yaklaşmış işsiz biri için ideal kıyafetler, diye düşündü. Ona doğru döndü ve resmi bir şekilde ona baktı. Onu küçümser bakışlarıyla süzdü. ''Eğer izin verirsen cevap vericem ama o kadar çok konuşuyorsun ki benim konuşmama sırsat bile vermiyorsun. Belki dinlemeye öğrenmelisin. Ama unutmuşum beyin fonksyonların çok yavaş çalışıyordu değil mi?" dedi ve dalgacı bakışlarını tekrar ona odakladı. ''Sanırım halen işsizsin. Doğrusu seni işe almak isteyen birinin olmadığından da eminim. Almak istiyen olursa da senin gibi eziğin tekidir.'' dedi ve asansör kapısı açılınca asansörden dışarı adımı attım ve bina kapısını tam açarken William'ın sesi arkadan duydu. ''Pis sürtük!'' diyince Ang neşeyle gülümsedi ve binadan dışarı çıkıp kendini New York'un yorucu sokaklarına bıraktı. Saçlarının arasından süzülerek geçen ılık bir meltem yüzünü okşayarak çekti. Ang, William gelip onu rezil etmesine müsade etmeden hemen kalabalığın içine daldı ve aralarından süzülerek kayboldu. Kafasını çevirip baktığında William'ın apartman merdivenlerinde durmuştu ve gözlerinin içine bakıyordu. Ang güldü ve el sallayarak yoluna devam etti.

Saatine baktığında saat 07.18 gösteriyordu. ''Lanet olsun!'' dedi ve kalabalığı yararak daha hızlı gitmeye çalıştı. Sadece karşıdan karşıya geçmesi halinde iş yerine ulaşabilecekti. Kaldırımın sonuna gelince yoldan geçen hızlı arabaların durmasını emreden trafik ışıklarının onun için yeşili göstermesini bekledi. Saatine son kez baktığında ise saat 07.20 olmuştu. Geç kalmak korkusuyla soğuk terler atmaya başlamıştı ve kalp atışları hızlanmıştı. Yeşil ışık yanınca koşar adımlarla yolun karşısına geçti. İş yerinin kapısından içeri girince güvenlik görevlisi şapkasını öne doğru indirip selam verdi. ''İyi günler Bayan Westland. Bugün biraz erken geldiniz galiba?" diyip gülümseyince ona bakıp güldüm. Güvenlik görevlisi Henry iş yerindeki sayılı dostlarımdan biriydi ve her sabah işe geç kalmadığımı hatırlatıp beni rahatlatıyordu. Bu yüzden onu seviyordum ve sayılı dostlarımın arasına girmeye hak kazanmıştı. ''Geç kalıcam diye koşarak geldim. Ama sanırım 07.30 olmadan geldim. Değil mi?'' diyip gülümsedim ve hoşçakal diyip asansörlerin bulunduğu tarafa yöneldim. Aslında her zaman avukat olmak istemişti ama insan büyüdükçe kararları da değişiyordu. Lise son sınıftayken okulun son günlerinden mimar olmak istemişti. Sırf hoşlandığı çocuk mimar olmak istediği için. Onunla beraber Yale Üniversitesine gitmiştiler. Üniversiteye gidince ise sınıfında ki bir başka çocuktan hoşlanınca onu unutup gitmişti. Ama doğrusu ona bir teşekkür borçluydu. Onun sayesinde mimarlığı seçip buralara kadar yükselmişti ama bunu ona asla söylemeyecekti. Çünkü lise aşkı William'dı ve asalağın teki olduğunu sonradan anlamıştı.

Asansöre binince arkadan bir öksürük sesi duydu. Hiç takmadı ama israrla öksürünce kafasını arkasına çevirince onu gördü. William arkasında duruyordu ve üzerinde takım elbise vardı. Bu imkansızdı. Her halde hayal görüyordu. Üzerindekileri ne çabuk değiştirmişti. Sonradan akılına gelmişti. William'ın arabası vardı ve üzerini değiştirip buraya gelmesi doğaldı. Ama onun burada ne işi vardı. Şaşkınlıkla ona bakınca William ona bakıp güldü. ''Burada ne işin var senin?'' dedi ve ona şaşkınlığını belli ettiği için kendine lanet etti. ''Buraya iş için geldim. Sevgili patronun beni dün işe aldı. Sanırım patronun için pek hoş cümleler kurmadın. Belki de bunları ona söylemeliyim. Ha, bu arada söylemişmişdim bilmiyorum. Şirketin sahibi babam ve istersem seni kovdurabilirim.''dedi ve zafer kazanmış edasıyla güldü. Ona birşeyler sırlatmak istiyordu. Ama eğer öyle bir şey yaparsa büyük olasılıkla işten kovulurdu. Patronu Henry Walker onu çok seviyordu ve büyük olasılıkla William da ona yalan söylüyordu. 'Ah lanet olsun. William Walker. 'Aptal kafam, aptal kafam!' içinden çığlıklar atmaya başlamıştı. Ona bakıp patronuna davranır gibi gülümsedi. ''Sizi aramızda görmek ne kadar da güzel, Bay Walker'' dedi ve en üst kata hemen ulaşması için dua ederek kaçınca katta olduğuna baktı. Daha 26. Kattaydı ve gideceği yer ise 35. Kattaydı. William arkadan saçlarının bir tutamını aldı. ''Islak saçlarla dışarı çıkmamalısın yoksa hasta olursun. Sonra burası sensiz ne yapar?'' dedi ve kahkaha attı başını hışımla sağa çevirip saçını elinden kurtardı ve ona sert bir bakış attı. ''Bakın 'Bay Walker' patronum olabilirsiniz. Ama bana bu kadar yaklaşmanıza ve saçıma dokunmaya hakkınız yok. Ve aynı zaman da bende yönetim kurulu üyesiyim. Benimle karşı daha seviyeli bir şekilde konuşmanızı istiyorum. Aksi taktirde kendiniz babanızın odasında bulursunuz.'' Bay Walker adını bastırarak söylemişti. Wiliam tepkisine şaşırmış gibi ona bakıyordu. Asansör kapısı açılınca kendini hemen asansörün dışına attı ve odasına doğru neredeyse koşar adımlarla gitti.

Tam o sırada Natalie elinde saate bakıyordu. Gülünce başını kaldırıp ona baktı. Gözlerinden hayal kırıklığı belli oluyordu. "Üzgünüm Natalie bugün de tam zamanın da geldim." dedi ve odasının içine girdi. Kapıyı kapattı ve arkasını döndüğünde Bay Walker -patronu- masasının yanında durmuş elindeki çerçevenin içindeki fotoğrafa bakıyordu. Ang'ın içeri girdiğini fark edince hemen ona döndü. William'ın babasına -patronuna- bir şeyler söyleyip söylemediğini merak ediyordu. Dostça gülümsedi ve ''Buyrun Bay Walker, bir şey mi isteyecektiniz?'' dedi. Bay Walker eline aldığı çerçeveyi masasına bıraktı ve masaya yaslanıp ona bakıp gülümsedi. ''Aslında senden çok büyük bir şey istiyorum. Oğlum William'ı buraya işe aldım. İlk başta hayır dedi. Ama bu sabah beni arayıp işe gelmek istediğini söyledi. Onunla liseden beri tanıştığınızı biliyorum. Onun yüzüne işsiz olduğunu vurunca işe gelmek istedi." diyince terlemeye başlamıştı. ''Bakın efendim ben sadec...'' Bay Walker konuşmasını kesmesi için elini kaldırınca hemen sustu. Bay Walker'ın güldüğünü görünce kaşlarını şaşkınlıkla çattı. ''Ben sadece sana teşekkür etmek istedim ve senden bir şey istiyorum. Oğluma burda çalışmayı alıştırmanı istiyorum.'' dedi ve cevap beklemeden odadan dışarı çıktı. Sandalyesine oturdu ve eli yüzüyle kapattı. ''Lanet olsun! Lanet olsun!..'' diyerek söylenmeye başladı. Şimdi işi artık ona işkence gibi gelicekti.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bianca di Angelo
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Melez Kampı Rpg :: Forum :: Rp Puan Belirleme Sistemi-
Buraya geçin: