Lucianna Fackrell İnsan
Rp Yaşı : 16
| Konu: Alışma Çabaları ve... Hermes ile Görüşme C.tesi Ağus. 14, 2010 10:52 am | |
| Ortama uyum sağlama konusunda her zaman iddialı olmuşumdur ancak, başıma gelenleri kabullenmekte biraz sorun yaşıyordum. Pegasusum Sherry'i ziyarete gittiğim bir gün yine derin düşüncelere dalmıştım. Sherry'nin cevap veremese bile beni anladığından emindim... "Sherry, düşünebiliyor musun? Beni doğurmuş ve daha bir haftalıkken babama vermiş!" Pegasusum bana dikkatle bakıyordu, gözlerinden okuduğum duygu: şefkatti. "Bu nasıl bir sistem anlayamıyorum! Hayatım boyunca canavarlar gören psikopatın biri olduğunu düşündüm ve 16 yaşımda herşeyi yeni öğreniyorum! O da şans eseri..." Sherry, bana kişneyerek cevap verdi. "Pekala, buraya kadar. Susmaya devam etmeyeceğim. Gidip Athena'ya hesap soracağım!" Ardından Sherry'i ahırdan çıkardım ve sırtına binerek onu Empire State Binası'na doğru sürmeye başladım. Anlatılamaz bir keyifti, uçan bir atın üzerinden şehri turluyordum! Ancak yolculuğum kısa sürdü ve binaya ulaştık. Başını okşayarak ona veda ettim ve ıslık çaldığımda tekrar buraya gelmesini istedim. Gidip oradaki görevliyle konuşmaya başladım. "Selam, 600. kata çıkmak istiyorum." "Burada öyle bir kat yok." "Evet, ben de zaten Shakira'yım. Derhal anahtarı ver!" Sert bakışlarım üzerine adam masanın altından bir anahtar çıkararak bana uzattı. Bakışı 'bir an önce toz ol buradan' der gibiydi. Mesajı aldım ve hızla asansöre ilerledim. Anahtarı yerine taktığımda hızla yükselmeye başladım. Bu 2 dakikadan uzun sürdüğü takdirde, Olimpos Konseyi'nde kusacağım kesindi. Midemi kontrol etmeye çalışırken sonunda yolculuğum sona erdi ve Olimpos'a adımımı attım. Tek kelimeyle muhteşem bir yerdi! Kalıp etrafı uzun uzun seyretmekle, tüm öfkemi anneme kusmak arasında kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra, Tanrılar Konseyi'nin yolunu tuttum. Girmeden önce kapıyı çalmayı akıl ettim, yine de kimsenin buyur etmemesine rağmen içeri daldım. Konsey aynı kamptaki kulübelerimiz gibi U şeklinde dizilmişti. İçeride iki tane tanrı bulunuyordu, oturdukları tahtlar sayesinde kimler olduklarını anlayabildim. Altın sarısı devasa tahtta oturmuş olan Apollon, diğerine göre daha basit ve sıradan bir tahtta oturan ise Hermes'ti. Ne yapacağımı şaşırdığım için sadece önlerinde hafifçe eğildim ve hiçbir şey söyleyemedim. Apollon yüzüme bile bakmadan Hermes'e baş selamı verdi ve bir anda ortadan kayboldu. İçimden "Çok kaba bir hareket..." diye geçirdim ama sesli söylemedim tabii ki. Cesaretimi toplayıp bana soran gözlerle bakan Hermes'e döndüm. Bakışları anladığım kadarıyla dostçaydı. "Merhaba Tanrı Hermes. Kabalığımı affedin lütfen, annem Athena ile görüşmeye geldim buraya." "Sana da merhaba Lucianna. Annen burada değil ve çok şanslısın, Zeus da yok. Yaptığın büyük bir delilik. Kulağına küpe olsun, bir daha sakın hesap sormak için Tanrılar Konseyi'ne gelme." Bu sözler üzerine verebileceğim bir cevap yoktu. Hermes bana olması gerekenden çok daha şefkatli davranmıştı. Tavrını zorlamanın alemi yoktu... "Haklısınız Tanrı Hermes, yaptığım bir delilik. Üzgünüm." Ardından Tanrı'nın önünde eğildim ve oradan çıktım. Kafayı yemek bu olsa gerekti. İçimden annem orada olmadığı için dualar ediyordum. Bana nasıl davranmış olursa olsun, o bir Tanrıça idi ve belki de geçerli sebepleri vardı... Islık çalarak pegasusumu çağırdım, sırtına binerek Melez Kampı'nın yolunu tuttum. Hissediyordum, annemle birgün görüşecektim. Ancak, o gün bugün değildi. | |
|