Tiffany taksideydi. Yağmur damlaları camları dövüyordu. Taksimetrenin ekranında yazan miktar fazla değildi. Zaten Tiffany'nin yanında ona yetecek hatta artacak kadar para vardı. Acaba gitmese miydi? Hayır! Buraya kadar gelmişken geri dönemezdi.
Taksi durdu. Tiffany taksiden indi ve başını ensesine yaslayarak Empire State Gökdeleni'nin tepesine baktı. O bulutların arasında Olimpos vardı. İnanılır gibi değildi. Okuduğu fantastik kitaplar kadar inanılmazdı.
İçeride kimse yoktu. Bir horlama sesi geliyordu. Tiffany sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Anahtarı koruyan adam olmalıydı bu. Ama neden uyuyordu? Anahtarı koruması ve içeri girenlere 'Burada öyle bir kat yok!' demesi gerekirdi.
Tam o sırada Tiffany hapşırdı ve adam korkuyla sıçradı.
"Bu saatte dışarıda ne işin var küçük hanım?" dedi adam sorgularcasına.
Küçük hanımmış!
"Ben Olimpos'a gidecektim. 600. kata..." dedi Tiffany adama gıcık olduğunu belli eden bir bakış atarken. Ama adam bunu farketmemiş gibi görünüyordu.
"Burada öyle bir kat yok!" dedi hiç istifini bozmadan.
"Ah! Hadi ama!" dedi Tiffany bıkmış bir şekilde. "Burada öyle bir kat yoksa neden senden anahtarı istiyorum? Her meleze aynı şeyi söylüyorsun. Şimdi anahtarı ver lütfen."
Adam Tiffany'i süzdü ve anahtarı verdi. Tiffany asansöre bindi, anahtarı çevirdi ve düğmeye bastı. Asansör uçarcasına Olimpos'a çıktı.
Burası çok güzel ve büyüleyiciydi. Bulutların üstünde bir şehir... Acaba Demeter nasıldı? Nasıl görünüyordu? Tiffany'e benziyor muydu? Bunları düşünürken ilerliyordu. Ve o anda annesini gördü. Birbirlerine çok benziyorlardı. Tiffany onu hemen tanımıştı. Kalbi hızlıca çarpıyordu. Tam o sırada Demeter de onu gördü. Gülümsedi. Tiffany ona koşup sarılmamak için kendini tutuyordu. Demeter'e doğru yürüdü. Sadece bakıyordu. Ağzından tek kelime çkmıyordu.
"Merhaba Tiffany!" dedi annesi ve Tiffany o zaman transtan çıktı.
"Merhaba anne! Yani... Demeter." Tiffany ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Bir şeyler geveliyordu ama ne dediğini bilmiyordu.
"Bana anne diyebilirsin. Demeter demek zorunda değilsin. Ne de olsa senin annenim değil mi?" derken hala gülümsüyordu Demeter. Gülümsemesi güven vericiydi.
"Evet, doğru!" Tiffany'nin yanakları hafif kızardı.
"Buraya neden geldin? Yoksa bir sorun mu var? Ah! Tabii ya! Pardon. Bu soruyu hiç sormadığımı farz et. Cevabı zaten çok açık."
"Yıllardır görmediğim annemi görmek için geldim. Birbirimize düşündüğümden de çok benziyoruz." Tiffany'nin sesinde şaşkınlık ve üzgünlük hissediliyordu.
"Evet. Birbirimize çok benziyoruz. Babandan çok bana benziyorsun." Bunu söylerken sesinde üzgünlük ve geçmişe hasret vardı. "Ama biliyorsun sizinle kalamazdım."
"Biliyorum." dedi Tiffany. "Ben seni hep yanımda hissediyordum, seni görmesem de. O ses senin sesindi değil mi? Zor zamanlarımda bana öğüt veren ses..."
"Evet. Yanında olamasam da sana yardım ediyorum. Sen beni görmüyorsun ama ben seni hep izliyorum." Bunları söyledikten sonra Tiffany'e sarıldı. Sonra ayrıldılar ve "Buradan gitsen iyi olur." dedi Demeter ve oradan uzaklaştı.
Tiffany arkasından bir süre baktı. Sonra asansöre doğru koştu ve Olimpos'tan ayrıldı.